Kırmızı-pembe kalplere, güllere, ayıcıklara, pastalara, keklere, kurabiyelere boğulduğumuz Bir 14 Şubat'ı daha geride bıraktık.
Böyle bir fırtına gibi geliveren, çarçabuk tükeniveren, ertesi gün tozu bile kalmayan günleri sevmiyorum. Tıpkı, sırf 1 Ocak günü anlamsız anlamsız orda durmasına sinirlerim bozulacak diye eve yılbaşı ağacı koymadığım gibi. Özel günlere haddinden fazla duygusal yaklaşmanın kitabını yazdım :)
Neyse, diyeceğim odur ki, sevgiliye, eşe, dosta, arkadaşa, "sevilen kişi"ye sürpriz yapmak daha güzeldir. Bu işe başlarkenki motivasyon kaynağım pişirdiklerimi görüp sevinç çığlıkları atan ailem, arkadaşlarım ve yerken çıkardıkları mutluluk sesleriydi. Birini sevdim mi onu nasıl mutlu edebilirim, nasıl şaşırtabilirim diye düşünmeye mesai harcamaya başlıyorum resmen.
İşte bu kavanozlar da "aşk kavanozu", "mini kalpler", "kurabiye kavanozu" gibi isimlerle artık klasikleşmeye başladı. Bence harika bir hediye. Genelde hanımlar bu tarz şeyleri eşlerine, sevgililerine hediye etmeye bayılıyorlar. Ama bence erkekler işin yalnızca kurabiyeleri yeme kısmıyla ilgileniyor :)
Erkeklere bir tüyo: hanımlar bu kavanozlara "cidden" çıldırıyor. İçindeki kurabiyeler bitince yeniden doldurup masada tutmaya devam etmek de pek güzel ;)